AY'IN ÖTEKİ YÜZÜ
İnsanla birlikte Dünya'daki tüm yaratıklar gözlerini göğe
çevirdiklerinde, nerede olursa olsun ısrarla kendilerine bakan bir çehre
görmekteler. İnsanlar bunun, Ay'ın kendilerine yönelik özel bir davranışı
olduğunu düşünebilir, hatta Aydede adıyla ona akrabalık yakıştırabilirler.
Ama durum çok zor karşılaşılan bir rastlantı değil, başka örnekleri de
olan olağan bir sonuç.
AY DÜNYA’ya daima aynı tarafını gösteriyor. Bunun
sadece Ay-Dünya çifti için mi geçerli olduğunu, benzer başka
ikililerin de bulunup bulunmadığını ileride göreceğiz.
Ama daha önce, aynı yüzü göstererek hareket etme özelliği
üzerinde durmamızda yarar var. Cisimlerin çok çeşitli ve
karmaşık olabilen hareketlerini biraz daha
anlaşılır hale getirmek için hareketleri sınıflandırırız.
Öteleme ve dönme, bir katı cismin veya şeklini iyi-kötü
koruyan bir cismin yapabileceği iki temel hareket bileşeni.
Öteleme yapan bir cismin yöneldiği doğrultu aynı
kalırken yeri değişir. Dönen bir cismin ise, eğer
kendi ekseni etrafında dönüyorsa yeri aynı kalır, fakat yönü
değişir. Genel bir hareket her zaman öteleme ve dönme bileşenlerine
ayrılabilir. |
Fotoğraf:
Abdulkadir TAŞKIN
|
Ötelemede, cismin hareket ederken
izlediği yörünge bir doğru da olabilir, herhangi bir eğri de. Özel bir
öteleme, daire veya ona yakın kapalı bir yörünge üzerinde tekrarlanan
ötelemedir. Bu hareket de çoğunlukla dönme olarak adlandırılır; ama
karışıklığı önlemek amacıyla burada dolanma diye anacağız. Örnek vermek
gerekirse, Dünya bir taraftan Güneş'in çevresinde dolanırken, bir taraftan
da kendi ekseni etrafında döner; bir dönme dolapta dolap döner, ama ona
asılı sepetler ve içindeki insanlar dolanırlar. Sema eden Mevlevi hem
döner hem de dolanır. Dönmek fiilinden türeyen ve çoğu zaman onun yalın
hareket anlamından çok uzak anlamlar taşıyan sözcük, deyim ve atasözlerini
okuyucunun merakına ve zevkine bırakarak, daha ilginç bir konuya
“dönelim”.
Dünya ve onun sadık uydusu Ay. Bu ayrılmaz ikilinin
oluşum kuramları ne derse desin, bilinen bir gerçek var: Aralarındaki
kütleçekimi birbirlerinden ayrılmalarını önlerken, aynı zamanda birbirleri
etrafında dolanmalarını da sağlıyor. Daha doğrusu, hem Dünya hem de Ay
ikisinin ortak kütle merkezi etrafında dolanıyorlar. Aynı zamanda,
kütleçekimi bir cismin kendi ekseni etrafında dönmesini pek etkilemediği
için, taa yaradılışlarından (belki de daha öncesinden) kazandıkları dönme
hareketlerini de dolanmaya ek olarak sürdürüyorlar. Bunu birbirleri
etrafında dolanan iki Mevlevinin durumuna benzetebiliriz; her ikisinin de
dönme ve dolanma yönleri saat kollarının tersine. Kutupyıldızı tarafından
bakabilseydik, Ay-Dünya, Dünya-Güneş çiftlerinin, hatta uydu-gezegen,
gezegen-Güneş sistemlerinin çoğunun, bu kurala uyduklarını görecektik.
Dikkat ederseniz, bu birbiri etrafında dolanma hareketi bağımsız
değil; yani Ay Dünya etrafında kaç defa dolanıyorsa, aynı süre içinde
Dünya da Ay etrafında tam o kadar dolanır. İki Mevlevi için de öyle. Ama
kendi etrafında dönmeleri bağımlı olmak zorunda değil; her biri ayrı ayrı
istediği hızda dönebilir. İşte burada Ay bir sürprizle karşı karşıya
bırakıyor bizi: Hangi hızla dolanıyorsa aynı hızla da dönüyor kendi
etrafında... Sonuç? Ayın sadece belli bir yarısı görülebiliyor; “öteki
yüzünü” Dünya'dan görmek mümkün değil. Görebilmek için, Ay etrafında
Dünya'nın yapamadığı şekilde dolanabilen bir uzay seferini beklememiz
gerekiyordu. Ancak o zaman Ay'ın arka yüzünün önünden epeyce farklı olduğu
anlaşıldı: Daha düzgün dağılmış kraterleri var ve ön yüzündeki, deniz
olabilecekleri düşünülerek mare adı verilmiş olan geniş düzlüklere benzer
düzlükleri yok... Dünya'ya gelince, o böyle bir özellik göstermiyor; kendi
etrafında dönme hızı dolanma hızından yaklaşık 30 kez fazla. Bu yüzden,
bir Ay sakini Dünya'yı görecek bir yerde ise, onun çepeçevre büyük bir
kısmını devamlı olarak görebiliyor. Üstelik kendi göğünde Dünya hep aynı
noktada yer alıyor. Tabii buna karşılık Ay'ın arka yüzünden Dünya hiçbir
zaman görülemiyor. Bu durumun çok ince bir şekilde ayarlanmış olduğu
açık; yoksa, birkaç yıl ya da yüzyıl bekleyerek, Ay'ın yavaş yavaş başka
taraflarını da görmemiz mümkün olurdu. Bu olmadığı gibi, Ay'ın adeta
kendini kilitlediği bu kararlı denge durumu etrafında çok küçük salınımlar
yaptığı gözlenmiş. Yani uzun bir süre beklemenin de faydası yok; Ay'ın bu
davranışının, başka bir nedene bağlı olmadan, tümüyle rastlantı eseri
ortaya çıkmış olması çok uzak bir olasılık. Tersine, onu bu sonuca iterek,
sonunda dönme hızını dolanma hızına kilitleyen bir mekanizma olmalı.
Hatta, biraz daha ileri giderek, eğer böyle bir mekanizma varsa, o zaman
başka gökcisim çiftlerinde de benzer kilitlenmelerin olabileceğini
beklemeye hakkımız var. Gerçekten, sadece Güneş sisteminde bile,
Jüpiter'in en büyük dört uydusu olan İo, Avrupa (Europa), Ganimet
(Ganymede) ve Kalisto (Callisto)'nun da hep aynı yüzlerini Jüpiter'e
çevirmiş olarak dolandıklarını görüyoruz. Ayrıca, Samanyolu'nun ayazında
neredeyse kaybolmanın eşiğindeki minik Plüton da, kendisinden biraz küçük
uydusu Şaron (Charon)'a hep aynı yüzünü göstermekte ısrarlı. Birbirlerine
çok yakın dolandıkları için, Plüton bizim Ay'ı gördüğümüzden yedi kat
büyük, fakat kendi etrafında dönerek her iki yüzünü de cömertçe gösteren
uydusunu, tepesinde hep aynı konuma çakılmış gibi görüyor. Karşılık olarak
Şaron'un ise, hep aynı yüzünü göstererek etrafında dönen ve içine sanki
200 Ay sığdırılabilecek donmuş bir ana gezegeni var. Çok sık
karşılaşılmasa da, uzayda buna benzer pek çok çift olmalı. Eşlerden biri
diğerini gökte aynı noktada asılı görürken, eşi de kendisinin sadece bir
yüzünü görmeye mahkûm. Hatta belki, her ikisinin de karşılarında hiç
dönmeden göğe çakılı olarak gördükleri eşleri bulunan çiftlerin bile
olması mümkün. Hiçbir maddesel bağları bulunmaksızın bunu başarabilmeleri,
aralarındaki kütleçekimi sayesinde... Gezegen ve uyduların,
yörüngeleri boyunca yaptıkları hareketlerin genel özelliklerini incelerken
izlenen basit modelde, bütün gökcisimleri maddesel nokta olarak kabul
edilir ve kendi etraflarındaki dönme hareketi, istenirse yörüngesel
hareketten bağımsız olarak ele alınır. Gökcisimleri simetrik olsalar,
boyut ve şekillerini hiç değiştiremeyen ideal katı cisim gibi
davranabilselerdi, bu yaklaşım yeterli olabilirdi. Böyle olmadıkları için,
kütleçekimi kuvvetlerinin değişik yön ve büyüklükteki etkilerine maruz
kalan değişik kısımları farklı şekilde hareket edebiliyor. Mesela
Dünya'nın Ay'a yakın bir bölümünü, arkadaki daha uzak bir bölümde
olduğundan daha büyük bir çekim kuvveti etkiliyor. Bu da, Dünya'yı bu
kuvvetler doğrultusunda uzatacak bir etki yaratıyor. Ama, Dünya döndüğü
için bu uzatmanın ekseni de dönerek yer değiştiriyor ve değişik
bölgelerin, sürekli olarak değişen göreceli hareketlerine neden oluyor.
Bunun en dikkat çeken örneği denizlerdeki gel-git akımları. Bir gökcismini
oluşturan mağma, kaya, toprak, kara, su, atmosfer gibi bütün bölümler,
buna benzer fakat çok değişik ölçülerde gel-git hareketleri yaparlar.
Bölümlerin kendi içindeki ve bölümler arasındaki bu göreceli hareketler,
sürtünme ve viskozite gibi özelliklerin neden olduğu tersinmez, yani geri
döndürülemez etkileşimler yoluyla, gökcisminin kendi etrafındaki dönme
kinetik enerjisini azaltarak (daha doğrusu, dönme enerjisini ısıl enerjiye
çevirerek) yavaşlatır. Yani birbiri çevresinde dolanan her gök çiftinin
kendi eksenleri etrafındaki dönme hızları gittikçe azalır. Dünya, ekseni
etrafındaki bir dönüşünü şu sıralarda 86 164 saniyede (23 saat 56 dakika 4
saniyede) tamamlamaktadır ve her 4 milyon yılda bunu bir dakika gecikerek
yapacaktır. (Dünya Güneş etrafında da dolandığı için, bir gün sonra
Güneş'i aynı yerde görünceye kadar 86400-86164 = 236 saniye daha geçer,
böylece bir güneş günü tamamlanır.) Yavaşlama nereye kadar sürecek?
Tabii ki göreceli hareketler de yavaşlamaya paralel olarak azalıp sona
erinceye kadar. Gökcisminin birini ele alırsak, onun içinde uzama ekseni
diye basite indirgediğimiz doğrultunun sürekli olarak değişmesi, kendi
etrafındaki dönme hızının, eşinin onun çevresindeki dolanma hızından
farklı olmasından kaynaklanıyor. Bu iki hız aynı olsaydı, gökcismi eşini
kendi göğünde hep aynı noktada görecek, böylece o yöne çevrilmiş olan
uzama ekseni de değişmeyecekti. Tıpkı Ay'ın şimdi Dünya'yı görmekte olduğu
gibi... Aslında olay bu kadar basit değil; Ay hâlâ‚ Dünya'nın kendi ekseni
etrafında dönerken yarattığı simetrisizliklerin etkisi altında, ama bu
etkiler çok zayıf.
Peki, erişilen bu son durumun kararlılığını
sağlayan ne? Ay niçin ısrarla bize aynı yarısını göstermeye devam ediyor?
Çünkü, biz ona mükemmel bir küre olmayı yakıştırsak da, uzama ekseni
boyunca uzayarak simetrisi bozulmuş durumda. Üstelik, hızlı soğuması
yüzünden akıcılığını büyük ölçüde yitirdiği, böylece neredeyse mükemmel
bir katı cisim haline geldiği için, uzama ekseni de değişmez şekilde içine
hapsolmuş. Dünya'nın çekim etkisi altında bu eksenin bir ucu, dolayısiyle
Ay'ın bir yüzü, daima Dünya'ya çevrili olarak kalmaya mahkûm. Bu kabaca,
statik dengesi bozuk bir tekerleğin, ağırlığının etkisi altında yatay
ekseni etrafında dönerek hep aynı noktasının aşağı gelmesine
benzetilebilir. Bu konumdan biraz ayırsanız da, kararlı olarak sonunda
yine aynı konuma yaklaşır. Benzer şekilde, diyelim ki uzama ekseni eşlerin
merkezlerini birleştiren doğrultudan biraz saptı. O zaman gökcisminin
karşısındaki eşe yakın bulunan yarısı, uzaktakinden daha büyük bir
kuvvetle eş tarafından çekileceği için, gökcismi (yeterince katıysa) yine
eski doğrultusuna gelmeye çalışacaktır. Buna göre, varılan son kilitlenme
durumu, gökçifti için ancak rastlantı ile elde edilebilecek bir “başarı”
değil, bir yazgıdır.
Sözünü ettiğimiz gel-git hareketlerinin yol açtığı
kinetik enerjinin ısıl enerjiye dönüşerek azalması, her iki gökcisminde de
etkisini gösterir. Başlangıçtaki hızlarına ve dönme yönlerine,
büyüklüklerine ve daha başka etmenlere bağlı olarak farklı da olsa, her
ikisinin de dönme hızları ortak dolanma hızına yaklaşır. Buna ek olarak,
çiftin dolanma hareketine karşılık gelen dolanma kinetik enerjisi de
kayıplardan etkilendiği için, ortak dolanma hareketi de yavaşlar. Bunun
sonucu olarak, çifti oluşturan gökcisimleri birbirlerinden gitgide
uzaklaşır.
Ay bir zamanlar, belki de Dünya'ya her iki yüzünü de
gösterme cömertliğine sahipken, ona daha yakındı; yani gökte daha büyük
bir yer kaplayarak ve dönerek parlıyordu. Şimdi daha küçük bir Ay'ın bir
yüzü ile yetiniyoruz, ama onu hâlâ Dünya'nın her yerinden görebiliyoruz.
Çok uzak bir gelecekte, Ay ve Dünya birbirlerine hep aynı yüzlerini
göstererek ve daha yavaş dönecek/dolanacaklar; artık Ay Dünya'nın her
yerinden görülemeyecek. Ama bunun gerçekleşebilmesi için gereken süre çok
uzun.
|