Neden gökkuşağı olur, bilir misiniz? Bilseniz bile, yanılıp
yanılmadığınızı anlamaya çalışın. Kağıdı, kalemi alıp, kırılma, yansıma,
tam yansıma, renklere ayrışma gibi optik kurallarını kullanarak kendinizi
bir kere sınayın. Çok küçük olduğu için küresel bir şekil alan yağmur
damlacığını çizin; güneşten gelip damlacık içine giren-çıkan değişik
ışınları dikkatle belirtin; şunları göreceksiniz:
Güneş ışığının saf renkte bileşenlerine ayrışması, girişteki ilk
kırılma ile, sıfır, bir ya da daha çok sayıdaki iç yansımadan sonra, son
çıkıştaki kırılma sırasında iki kez olur. Ama pek çok ışın ve pek çok
yansıma olduğu için, damlacığın her tarafından âdeta dışarı fışkıran, pek
çok da basit renkte ışın vardır.
Buraya kadar iyi. Ama saf renklerin iç içe nasıl düzgün daire şeklinde
sıralanarak oluşabildiğini açıklayamadık henüz. Göğün bakmakta olduğumuz
kısmında, etrafa her yönde, her renkte ışınlar saçan sayısız damlacık
varken, nasıl oluyor da bazı "özel" damlacıklar sıralanarak, gökkuşağı
görüntüsü vermek üzere "bizi" seçiyor? Cevap basit, ama açıklanması biraz
karışık.
Kırılma sonucunda bileşik bir ışık ışını saf renk bileşenlerine
ayrışır. Bu, kırılma indeksinin ışığın dalga boyuna bağlı olmasından ileri
gelir. Bir saydam ortamdan diğerine geçen ışının yönü, kısa dalga boyunda
uzun dalga boyunda olduğundan daha fazla sapar. Böylece, kırmızıdan mora
bütün bileşenler dar bir yelpaze oluşturur; prizmada olduğu gibi...
Damlacığa giren ışınla, belirli bir sayıda iç yansımadan sonra dışarı
çıkan, renklerine ayrışmış fakat zayıflamış ışın genellikle aynı yönde
olmaz; bunların arasındaki, "sapma açısı" diyebileceğimiz yön
değişikliğini ele alalım. Damlaya giren ışının geliş açısı (ışının
damlacık yüzeyine dik yönle yaptığı açı) 90° den başlayarak azaldıkça,
sapma açısı da önce azalıyor; en düşük bir değere eriştikten sonra tekrar
artmaya başlıyor. İşte bu kritik dönüş noktasında, oldukça geniş bir
açısal yelpaze içinden gelerek damlacık üzerine düşen fazla miktarda güneş
ışını, hemen hemen aynı (en düşük) sapmayı gerçekleştirdikleri için,
birbirlerini destekleyerek kuvvetli bir huzme oluşturabiliyorlar. Bu
huzmeleri gözümüze erişen bütün damlacıklar ise, güneşle gözümüzü
birleştiren eksen etrafında, tepe yarı açısı en küçük sapma açısı olan bir
koni üzerinde bulunuyor. Böylece renkli huzme, sanki tam tepe noktasından
seyredilen bir koni yüzeyi gibi, yani bir daire yayı şeklinde görünüyor;
bu yüzden belki de gökkuşağına "renk konisi" demek daha doğru olurdu.
Görüldüğü sanılan dairenin tam merkezinde de başımızın güneş ışığı
altındaki gölgesi bulunur (tabii bir yere gölgesi düşüyorsa).
Şimdi, havadaki kırılma indeksi 1.33 olan bir su damlacığını daha
yakından ele alabiliriz. Damlacık içinde sadece bir defa yansıdıktan sonra
dışarı çıkan ışınlar, yaklaşık 42° lik bir koni ile ilk gökkuşağını; iki
defa yansıdıktan sonra çıkanlar ise 52° lik bir koni olarak daha dıştaki
ikinci gökkuşağını verir. Biraz dikkatli bir inceleme, renk sıralamasının
ilk kuşakta içte mor dışta kırmızı; ikincide içte kırmızı dışta mor
olacağını gösterir. Damlacık içindeki yansıma sayısı arttıkça, oluşacak
her yeni kuşağın eni daha genişlerken, renkleri gittikçe zayıflar. Üçüncü
ve dördüncü kuşaklar, sadece daha zayıf olmakla kalmayıp ayrıca güneş
tarafında oluştukları için, daha sonrakiler ise görülemeyecek kadar zayıf
oldukları için, ikiden fazla gökkuşağı görmek herhalde kimseye nasip
olmamıştır.
Böylece, ikincisi biraz nazlı görünen iki taneyle sınırlı da olsa,
herkesin tamamen kendine ait bir gökkuşağı takımı olduğu ortaya çıkıyor.
İkimiz de aynı şekilde görsek, hatta birbirimize "göstersek" bile, benim
gökkuşağımı sizin, sizinkini benim görmemiz mümkün değil; çünkü iki ayrı
gözün aynı anda aynı noktadan bakmasına izin yok. Sivri ucu daima
gözümüzden başlayan ve bizden hiç ayrılmayan, kişisel renk konilerimiz,
yani gökkuşaklarımız, daima bizimle birlikte hareket edecekler, açıları
hep aynı kalacak; yani "gökkuşağı altından geçme" fantezisi hiçbir zaman
gerçekleşemeyecek.
Başka Yağmurların Kuşakları
Yağmuru su yerine başka sıvılardan olabilecek hayali gezegenlerde
gökkuşağı olabilir mi? Genellikle birinci gökkuşağının oluşması biraz
kritik. Metan, amonyak, kükürtlü hidrojen, ... yağmurları altındaki
gökkuşakları, kırılma indeksi 2'nin altında olduğu sürece, bizimkinden
farklı açılarda (yani çaplarda) olmak üzere görülebilirdi. Her ne kadar
sıvı halde bulunamasa da, elmas "damlacıklarıyla" yüklü bir atmosfer
düşünmemiz yadırganmazsa, elmasın yüksek indeksi (2.42) birinci kuşağa
izin vermediği için, gökkuşakları ancak ikinciden itibaren görülebilecek,
fakat bunlar daha geniş ve parlak olacaklardı.
Yansımaların Oyunu
Durgun bir göl ya da deniz kıyısında iseniz, asıl gökkuşağınızla
birlikte iki tür yansıma görme şansı elde edebilirsiniz. Bunlardan biri,
hem Güneş hem de göl arkanızda iken olur: Güneşin gölden yansıyarak, gölün
"içindeki" görüntüsünden çıkıyormuş gibi gelen ışınlarının oluşturduğu,
daha yüksek bir gökkuşağı. Bu kuşağın ufuk çizginize göre simetriğini
hayalinizde canlandırabilirseniz, asıl gökkuşağınız ile tam bir daire
oluşturduğunu göreceksiniz. Gölden, onun arkanızda bir yerlerde olduğunu
unutacak kadar uzakta iseniz, gördüğünüz manzarayı mucize olarak kabul
etmeniz mümkün. Bir diğer yansıma, güneş yine arkanızda fakat göl önünüzde
ise meydana gelebilir: Göl aynasındaki kendi görüntünüzün "görebileceği",
aslında size ait olmayan bu kuşağı oluşturan ışınlar, size ancak gölden
yansıyarak görünebileceği için, asıl gökkuşağınızla, onun göl yüzeyinden
yansıyan simetrik hayalini birlikte görürsünüz. Eğer kıyıdan uzakta, göl
ortasında iseniz, her iki tür yansıma da mümkün olabilir. Ve önünüzde,
birbirleri ile ufuk çizgisi üzerinde kesişen,simetrik, iki ayrı tam daire
kuşak oluşur. Etrafta başka kimse yoksa, bu çok ender görülebilecek
hazinenin sadece size ait olduğuna artık inanabilirsiniz.
Akşama Doğru
Gökkuşağının çoğunlukla yağmurdan sonra ve akşama doğru görüldüğünü
farketmişsinizdir. Acaba neden? Bunun açıklaması kolay: Bir kere, atmosfer
yaygın şekilde su damlacıkları ile yüklü olmalı ki renk konisi yeterince
derin olabilsin; böylece koni üzerinde bulunan, birbirlerini destekleyecek
damlacık sayısı çoğalsın; o halde yağmur biraz önce yağmış ya da yağıyor
olmalı... İkincisi, renklere ayrışacak güneş ışığı olmalı... Yağmurla
birlikte güneş ışığı ise, genellikle üstümüzdeki yağmur bulutları
kütlesinin batıya doğru son bulduğu yerden güneşin açığa çıkmasıyla, yani
akşama doğru (bazan da sabah, gün doğduktan biraz sonra) gözlenir.Bu da,
çoğu zaman, yağmurun son bulma eğilimine bir işarettir. Güneşin çok
alçakta, ufuk çizgisinin hemen üstünde olması durumunda, kırmızı dışındaki
renklerini atmosferde kaybetmiş olabilir; ama üzülmeyin, gökkuşağınız bu
sefer kırmızı bir kuşak olarak yine belirecektir.
Güneş daha yüksekte iken de gökkuşağı olabilir. Ama, başımızın yerdeki
gölgesi bize yakın olduğu için, merkezi bu gölge olan dairesel, renkli
kuşak, yerdeki güneşle iyice aydınlanmış, açıklı-koyulu diğer görüntülerle
yarışmak, onları yenerek ayırdedilebilmek zorluğu ile karşı karşıyadır.
Gine de, dikkatli bir gözlemci, basınçlı hortumdaki bir iğne deliğinden
fışkırarak toz halinde havaya dağılan su damlacıklarının meydana getirdiği
bir "mini" gökkuşağını; hatta Güneş tepedeyse kuşağın tam bir daire
tamamladığını farkedebilir (Bilim ve Teknik Çocuk, Eylül 1997). Tabii ki
kuşağın koni açısı hep aynı kalır: 42 derece.
Çarpık Bir Kuşak
Alışık olduğumuz daire yayı şeklindeki gökkuşakları, arka plandaki,
genellikle uzak, yeri ve derinliği pek iyi anlaşılamayan, bulutlu bir göğe
karşı görüldüğünden, tam tepesinden bakılan bir dairesel koninin
algılanabileceği gibi, daire yayı olarak yorumlanır. Yağmur damlacıkları
bu koni yüzeyinin herhangi bir yerinde, bizden belki 1 metre, belki 1000
metre uzakta bulunabilir. Bazan, çok seyrek te olsa, çok özel bir başka
durumla da karşılaşabiliriz. Gece radyasyonla soğuyan atmosferin yerdeki
bazı bitki yüzeyleri üzerinde çiğ şeklinde oluşturduğu su damlacıkları,
sabah güneşiyle aydınlanınca, bunlardan sadece renk konimiz üzerinde
bulunanlar bize renkli kuşağın bir parçası olarak görünür. Üzerinde
bulundukları zeminden bağımsız olarak algılayabilseydik, bunları yine bir
daire üzerinde imiş gibi görecektik. Fakat zemin belirgin bir referans
düzlemi teşkil ettiği için, kuşak yere yapışık şekilde, yani sanki koni
ile zeminin arakesiti şeklinde yere çizilmiş bir "hiperbolik yerkuşağı"
olur, çıkar.
Bazı güzelliklerin, altında yatan gerçek nedenlerin açıklanmasıyla,
hatta başkalarınca biliniyor olmasıyla büyüsünden, değerinden
kaybedeceğini düşünüyor olabilirsiniz.
Bunun tam tersine, nedenini
bilmenin verebileceği heyecanı tatmak da isteyebilirsiniz. Göreceğiniz ilk
gökkuşağında kendinizi sınayın. Güzelliğinde ve yarattığı duygularda
herkesin birleşebildiği belki de tek olayın, gökkuşaklarının, ancak
seyredenler varsa varolduğunu, herkes gibi sizin de gökkuşağınızın (bütün
renk kuşaklarınızın) tümüyle size ait olduğunu düşünerek tekrar bakın.